Dalgalar
Üye
Bizi geçmişten geleceğe veya dünyanın öbür ucuna götüren bizi olmak istediğimiz şekle büründüren en hızlı süreç nedir? Hayal gücümüz. Bir senaryoyu veya sahneyi gözümüzde canlandırabilme yetimiz. Doğduğumuzdan beri bizimle birlikte olan bu yeti aslında toplumun yaklaşık %2sini oluşturan bir popülasyonda hiç yok. Tabi bu sayı kesin değil, çünkü şaşırtıcı bir şekilde ‘görsel imgelem eksikliği’ bireyin kendisinin bile kolay kolay fark ettiği bir durum değil. Tarihi bir arka plan sunmak gerekirse aphantasiaya ilk defa 19. yüzyılda İngiliz bilim insanı (IQ testinin temellerini atan) Francis Galton’ın raporlarında karşılaşmaktayız. O zamanlarda çok ses getirmeyen bu durum 2015 yılında MX isimli bir hasta sayesinde tekrardan keşfedilir ve Nörolog Adam Zeman tarafından kayda geçirilir. MX ameliyat öncesi her gece sevdiklerinin yüzünü hayal edermiş, geçirdiği ameliyattan sonra bunu artık yapamadığını fark etmiş. İşin daha da ilginç yanı MX’e bunu yapanın beyin değil kalp ameliyatı olması. Zeman o an fark edemedikleri bir inme olduğunu düşünüyor.
Akıllara gelen ikinci soru da Aphantasianın sadece dışardan hasarla mı oluşabildiği ki cevap daha da ilginç bir şekilde hayır. Mesela MX’in aksine Schlatter bir gün arkadaşlarıyla sohbet ederken görsel tecrübelerinin aslında arkadaşlarınınkilere hiç benzemediğini fark eder. Biraz şüpheye düştükten sonra arkadaşlarına hayal güçleri veya görsel imgeleri üstüne sorular sorar, internette de biraz araştırdıktan sonra normalde insanların resimleri zihinlerinde canlandırabildiklerini ama kendisinin doğduğundan beri bunu yapamadığını öğrenir. Zeman’ın çalışmaları yayıldıktan sonra ona ilk ulaşanlardan biri olur. Zeman kendisiyle aphantasiklerin bu kadar iletişim kurmasının üstüne araştırmalarını bu yöne çevirir ve konuyla ilgili daha birçok şey fark eder.
Bunlardan en çarpıcı olanı aslında bu bireylerin ‘uzaysal görsel imgelem’ görevlerinde diğer bireylerle eşit hatta daha iyi performans göstermeleri. Yani bu insanlar zihinlerinde objelerin yerlerini canlandırabiliyor, döndürebiliyor veya navigasyonlarında hiçbir sorun yaşamadan hayatlarına devam edebiliyorlar. Buna rağmen rotasyonunu yaptıkları objenin kendisini, şeklini, rengini yani ‘piktorik görsel imgelem’ yetisi gerektiren görevleri yapamıyorlar. Aslında ilk duyduğunuzda şaşırtıcı gelebilecek olan bu durum, nörolojik olarak oldukça normal. Bunun en büyük sebebi beyindeki görsel işleme anayollarının aslında iki temel işlev üzerinden birbirinden ayrılması. Uyaran zihindeki görsel alana geldikten sonra parietal loba doğru dorsal (‘Nerede’) ve temporal loba doğru ventral (‘Ne’) adı verilen iki patikaya ayrılıyor. Tahmin edeceğiniz üzere Aphantasia ventral yolda içten bir aktivasyonun başlatılamamasıyla ilgili.
Skeptik bir zihnin bu noktada aklına gelebilecek ilk soru ya bu imgelemleri gerçekleştirebildikleri halde onları ‘kendi içlerinde algılayamadıkları’ için mi böyle bir görsel tecrübeleri olduğu olacaktır. Ancak nörofizyolojik ve elektrofizyolojik görüntülemeler aslında durumun böyle olmadığını gösteriyor. Mesela obje renk ve şekil algısı üstüne olan paternler bu bireylerde görülmezken obje rotasyonu paternleri hala aktif şekilde ölçülebiliyor.
Resim ve Aphantasia ilişkisi bir tık daha ilginç. Mesela kontrol bireyleri ile aphantasikler arasında hem algı esnasında hem de hafızadan resim çizilmesi istenen bir çalışmada algı esnasında yapılan çizimler arasında hiçbir farklılık görülmezken hafızadan yapılan çizimlerin obje detaylarında aphantasiklerin ciddi eksiklikleri görülmüş. Ancak aphantasiklerin uzaysal detaylara çizimlerinde daha fazla yer verdiği ve bu detaylar üzerinde daha az hata yaptıkları tespit edilmiş. Bunlara ek olarak bir de aphantasik ressamlar var ve çizimleri inanılmaz detaylı ve renkli. Benim bu durumu nasıl olduğuna karşın şahsi düşüncem şu: bu insanlar resmin uzaysal detaylarını canlandırabiliyorlar, ilk kalem darbelerinden sonra farklı detayları zihinlerinde eklemeye başlıyorlar. Resme her ekledikleri detayla olay imgelemden ziyade algıya dönüyor tıpkı tahmine dayalı işleme (predictive processing) modelinde olduğu gibi detaylar kendilerini tamamlıyor ve böylece resmi çizebiliyorlar.
Her spektrumdaki gibi aphantasianın da iki ucu var, diğer ucun adı hyperaphantasia. Yani ekstrem seviyede fazla imgelem gücüne sahip insanlar. Görsel imgelemleri nerdeyse (hatta sık sık) algı ile karışabilecek seviyede güçlü olan insanlar. Bu insanlar genelde sanatla çok iç içeler, hatta bazıları zihinlerindeki imgelerin bastırılamayacak kadar güçlü olduğunu, bunlardan ancak resimle kurtulabileceklerini söylerler. Hiperaphantasia bipolarlık, şizofreni, maladaptive daydreaming gibi birçok sık birçok farklı nöropsikolojik rahatsızlıkla eşleştirilir.
Merak edenler için Zeman'ın konuşması:
ve ilgili bir web sitesi: https://aphantasia.com/
Akıllara gelen ikinci soru da Aphantasianın sadece dışardan hasarla mı oluşabildiği ki cevap daha da ilginç bir şekilde hayır. Mesela MX’in aksine Schlatter bir gün arkadaşlarıyla sohbet ederken görsel tecrübelerinin aslında arkadaşlarınınkilere hiç benzemediğini fark eder. Biraz şüpheye düştükten sonra arkadaşlarına hayal güçleri veya görsel imgeleri üstüne sorular sorar, internette de biraz araştırdıktan sonra normalde insanların resimleri zihinlerinde canlandırabildiklerini ama kendisinin doğduğundan beri bunu yapamadığını öğrenir. Zeman’ın çalışmaları yayıldıktan sonra ona ilk ulaşanlardan biri olur. Zeman kendisiyle aphantasiklerin bu kadar iletişim kurmasının üstüne araştırmalarını bu yöne çevirir ve konuyla ilgili daha birçok şey fark eder.
Bunlardan en çarpıcı olanı aslında bu bireylerin ‘uzaysal görsel imgelem’ görevlerinde diğer bireylerle eşit hatta daha iyi performans göstermeleri. Yani bu insanlar zihinlerinde objelerin yerlerini canlandırabiliyor, döndürebiliyor veya navigasyonlarında hiçbir sorun yaşamadan hayatlarına devam edebiliyorlar. Buna rağmen rotasyonunu yaptıkları objenin kendisini, şeklini, rengini yani ‘piktorik görsel imgelem’ yetisi gerektiren görevleri yapamıyorlar. Aslında ilk duyduğunuzda şaşırtıcı gelebilecek olan bu durum, nörolojik olarak oldukça normal. Bunun en büyük sebebi beyindeki görsel işleme anayollarının aslında iki temel işlev üzerinden birbirinden ayrılması. Uyaran zihindeki görsel alana geldikten sonra parietal loba doğru dorsal (‘Nerede’) ve temporal loba doğru ventral (‘Ne’) adı verilen iki patikaya ayrılıyor. Tahmin edeceğiniz üzere Aphantasia ventral yolda içten bir aktivasyonun başlatılamamasıyla ilgili.
Skeptik bir zihnin bu noktada aklına gelebilecek ilk soru ya bu imgelemleri gerçekleştirebildikleri halde onları ‘kendi içlerinde algılayamadıkları’ için mi böyle bir görsel tecrübeleri olduğu olacaktır. Ancak nörofizyolojik ve elektrofizyolojik görüntülemeler aslında durumun böyle olmadığını gösteriyor. Mesela obje renk ve şekil algısı üstüne olan paternler bu bireylerde görülmezken obje rotasyonu paternleri hala aktif şekilde ölçülebiliyor.
Resim ve Aphantasia ilişkisi bir tık daha ilginç. Mesela kontrol bireyleri ile aphantasikler arasında hem algı esnasında hem de hafızadan resim çizilmesi istenen bir çalışmada algı esnasında yapılan çizimler arasında hiçbir farklılık görülmezken hafızadan yapılan çizimlerin obje detaylarında aphantasiklerin ciddi eksiklikleri görülmüş. Ancak aphantasiklerin uzaysal detaylara çizimlerinde daha fazla yer verdiği ve bu detaylar üzerinde daha az hata yaptıkları tespit edilmiş. Bunlara ek olarak bir de aphantasik ressamlar var ve çizimleri inanılmaz detaylı ve renkli. Benim bu durumu nasıl olduğuna karşın şahsi düşüncem şu: bu insanlar resmin uzaysal detaylarını canlandırabiliyorlar, ilk kalem darbelerinden sonra farklı detayları zihinlerinde eklemeye başlıyorlar. Resme her ekledikleri detayla olay imgelemden ziyade algıya dönüyor tıpkı tahmine dayalı işleme (predictive processing) modelinde olduğu gibi detaylar kendilerini tamamlıyor ve böylece resmi çizebiliyorlar.
Her spektrumdaki gibi aphantasianın da iki ucu var, diğer ucun adı hyperaphantasia. Yani ekstrem seviyede fazla imgelem gücüne sahip insanlar. Görsel imgelemleri nerdeyse (hatta sık sık) algı ile karışabilecek seviyede güçlü olan insanlar. Bu insanlar genelde sanatla çok iç içeler, hatta bazıları zihinlerindeki imgelerin bastırılamayacak kadar güçlü olduğunu, bunlardan ancak resimle kurtulabileceklerini söylerler. Hiperaphantasia bipolarlık, şizofreni, maladaptive daydreaming gibi birçok sık birçok farklı nöropsikolojik rahatsızlıkla eşleştirilir.
Merak edenler için Zeman'ın konuşması: