Ay'a Gerçekten Gidildi Mi ?

Gece V

𝓚𝓲𝓷𝓰 𝓸𝓯 𝓥𝓸𝓷
Yönetici
Lider
Ay'a Gerçekten Gidildi Mi ?
We never went to the moon – Ay’a hiç gitmedik”. Bu soruya ilk hayır gidilmedi cevabının bu kitapla verildiğini görüyoruz. Ay’a gidilmesinden 7 yıl sonra 1976’da yayımlanmış, yine ABD’de. Yani Ay’a gittiğini söyleyenler de Amerikalı, gidilmediğini söyleyenler de… Kitaptaki iddialar daha sonra bu konuda geliştirilen söylemin temelini oluşturuyor.
  • NASA 1960’lı yıllarda insanları Ay’a götürebilecek bir teknolojiye sahip değildi.
  • Ay’ın yüzeyinde çekilen fotoğraflarda yıldızlar gözükmüyor.
  • Aynı fotoğraflarda optik anomaliler var.
  • Ay’a iniş yapan Lunar modüllerin indikten sonra çok büyük bir toz bulutu oluşturması gerekirdi.
  • Ay’a canlı yayın yapabilecek TV ekipmanı götürüp çalıştırmak imkânsızdır.
  • Ay yüzeyindeki sıcaklığın çok düşük ya da çok yüksek olması nedeniyle astronotların fotoğraf makinelerinin erimiş ya da donmuş olması gerekirdi.
Kitaptaki bu iddialara yıllar içerisinde daha pek çok yenisi eklendi. Hepsi hakkında konuşabilmek bir video süresi içerisinde mümkün olamayacağı için ben en önemli iddialar üzerinde durmak istiyorum. “Van Allen radyasyon kuşağından nasıl geçtiler?” gibi daha mantıklı soruları cevaplamak. Önce teknolojiden başlayalım.
NASA 1960’lı yıllarda insanları Ay’a götürebilecek bir teknolojiye sahipti. Sadece Amerikalılar değil Ruslar da böyle bir teknolojiye sahipti. Apollo uzay araçlarında dijital bir bilgisayar bile kullanıldı. 2 kb RAM ve 36 kb ROM kapasitesiyle bugünkü kol saatleriyle bile boy ölçüşemeyecek bir bilgisayardı ama böyle bir görev için yeterliydi. Benim kuşağımdan arkadaşlar Commodore 64 için yapılan demoları izlemişse küçük datalarla bile neler yapılabileceğini gayet iyi hatırlıyordur. 2 dakika 21 saniyelik şu klipteki animasyon ve müziği bir kişi sadece 256 byte’lık bir kodla yazdı. Apollo görevinde kullanılan bilgisayar dönemine göre oldukça gelişmiş ve yeterliydi. Ayrıca uzay araçları tamamen kendi içindeki bilgisayara bağımlı değildi. Zaten bu bilgisayar daha ilk iniş sırasında Apollo 11’de arıza yaptı ve buna rağmen iniş gerçekleşti. Sovyetler Birliği bilgisayar teknolojisi konusunda daha geride olduğu için Ay projelerindeki uzay araçlarına bilgisayar yerine sadece hesap makinesi koyabildiler. Bu yöntemle Ay’a ABD’den 10 yıl önce 13 Eylül 1959’da Luna 2 aracını indirmeyi başardılar. Evet Ay’a ulaşan ilk insan yapımı cisim Ruslar tarafından gönderildi. Kısaca o dönemde Ay’a uzay aracı gönderebilmek ve onu indirebilmek teknolojik olarak mümkündü. Riskli ve zor olan şey insanları oraya göndermekti. Aslında o da kolay da onları Ay’a gönderdikten sonra canlı olarak Dünya’ya geri getirebilmek mesele.
Dolayısıyla sorulması gereken asıl soru ne biliyor musunuz?

Tüm bu risklere rağmen Ay’a neden gidildi?
Bunun çok basit bir cevabı var: Savaş. İnsanlık tarihini incelerseniz pek çok teknolojik ilerlemenin maalesef savaşlar nedeniyle olduğunu görürsünüz. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ve Sovyetler Birliği arasında bir soğuk savaş dönemi başladı. İki ülke pek çok alanda yarışıyordu. Bu alanların en havalısı da uzay yarışıydı. Bilin bakalım uzaya ilk uyduyu kim gönderdi? (Ruslar: Sputnik 1) Peki uzaya giden ilk insan kim? (Yuri Gagarin) Uzaya giden ilk kadın? (Valentina Tereshkova). Amerikalıların o yıllarda nasıl bir ruh halinde olduklarını tahmin edebilmek zor değil. Uzayı kaptırdık bari Ay’ı kaçırmayalım derken ilk cismi de Ruslar indirince en azından bir konuda öne geçebilmek için öyle bir motivasyonları vardı ki bunun için her şeyi yapabilirlerdi.

“Heh işte o yüzden böyle bir kandırmacaya giriştiler” diye düşünebiliriz. “Tüm o görüntülerin hepsi stüdyoda çekildi” diyebiliriz. Ama bunu ispat etmemiz gerekir, çünkü karşı taraf biz Ay’a gittik; bunları çektik; şunları yaptık ve hatta oradan yarım tona yakın taş taşıdık diyor ve tüm bunları da önümüze kanıt olarak sunuyor. Nasıl çıkacağız bu işin içinden? Başka taraflara bakarak. Bağımsız kanıtlar arayarak.

Japonlardan başlayalım. 2008’de Ay yörüngesine SELENE adında bir araç gönderdiler. Bu araçla 2 yıla yakın bir süre Ay yüzeyini tarayarak 3 boyutlu görünümünü oluşturdular. Bu görüntülerden biri şu. Bu bir fotoğraf değil, tarama bilgilerinden oluşturulan 3 boyutlu bir yüzey görüntüsü. Aynı noktaya 2 Ağustos 1971’de Apollo 15 astronotları giderek şu fotoğrafları çekmişti. Her iki görüntüde arkadaki tepede beyaz bir alan görünüyor. O alan Ay’a iniş yapan modülün motoru nedeniyle oluşan minik krater. Dolayısıyla yazının başında bahsettiğim o kitaptaki iddialardan biri 2008’de bu şekilde çürütülmüş oldu. Japonlar tarafından. Hani 2. Dünya Savaşı’nda ABD’nin iki kentine atom bombası atmasıyla binlerce vatandaşı ölen Japonlar.

Yanlışlık yapılmış olabilir mi? Elbette olabilir. Fakat daha sonra aynı bölge Hindistan’ın gönderdiği Chandrayaan-1 aracıyla tekrar gözlemlendi ve düşük çözünürlüklü bir haritası daha çıkarıldı. 2010’da Çinliler Chang’e 2 aracını gönderip bir harita daha yaptılar. Tüm bu ülkelerin gözlemleri ABD’nin sunduğu verilerle örtüşüyor. Zaten en ufak bir uyuşmazlık olsaydı başta Çinliler olmak üzere bu kanıtları tüm Dünya’yla paylaşmak için hiç beklemezlerdi.
Çok düşük bir ihtimal ama diyelim bu devletler kendi aralarında anlaşmış olsunlar ve bu büyük yalanı hep beraber bize söylesinler. Ama ortada bir de tamamen devletlerden bağımsız yapılan kişisel gözlemler var. Teleskoplarla yapılan gözlemler.

Ay’a ilk giden insanlar aslında 1969’dan 1 yıl önce Apollo 8 göreviyle oraya gittiler ama yüzeye iniş yapmadılar. 21 Aralık 1968’de Dünya’nın farklı noktalarındaki amatör astronomlar bu görevin çeşitli aşamalarını görüntülemeyi başardı. Daha sonra Apollo 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16 ve 17 görevlerinde de benzeri pek çok görüntü tespit edildi. Birbirinden bağımsız kişiler ev yapımı amatör radyo ekipmanlarıyla Apollo 15 ve Apollo 16 görevleri sırasında Ay yörüngesindeki kumanda modülünden sinyaller yakaladı.

O sırada uzay yarışında artık geride kalmaya başlayan Ruslar çok daha gelişmiş ekipmanları ve dünyanın en ileri istihbarat araçlarıyla bu görevleri çok daha yakından takip ediyordu. Bugüne kadar Rus resmi makamları tarafından Ay’a gidilmediğine dair tek bir açıklama bile yapılmadı.

Şu ana kadar dediğim gibi NASA’dan bağımsız kaynaklar tarafından doğrulanan kanıtları konuştuk. Öte yandan NASA yeni gözlemler yapmaya devam ediyor ve bu gözlemlerin sonuçları da 50 yıllık söylemlerini değiştirmedi. Ay’ın en yüksek çözünürlüklü taramasını onun etrafında dönen LRO uydusu yapıyor. Bu uydu Apollo 11, 12, 14, 15, 16 ve 17’nin iniş yaptığı yerleri yüksek çözünürlüklü olarak görüntüledi. Apollo 13 niye yok? Çünkü görev sırasında yaşanan bir arıza nedeniyle iniş yapamadan Dünya’ya dönmek zorunda kaldı. Yaklaşık 500 metre genişlikteki bir alanı gösteren bu fotoğraf 2009’da LRO uydusu tarafından çekildi. Ay’da yürüyen son insanları götüren Apollo 17 görevindeki iniş bölgesini gösteriyor. Ortadaki nokta iniş yaptıkları yer. Geri dönerken aynı noktadan fırlatılıyor ve fırlatan kısım Ay’da kalıyor. Sağda astronotları Ay yüzeyinde taşıyan rover park edildiği son noktada görülüyor. O noktada yüzeyden çekilen fotoğraf da bu. Uydunun çektiği fotoğrafta aracın Ay yüzeyindeki lastik izlerinin yanı sıra astronotların ayak izleri bile görünüyor. Bu da o izlerin nasıl bırakıldığını gösteren bir video. Söyledikleri şarkının melodisi “bir gün parkta geziniyordum.” Sözlerini “bir gün Ay’da geziniyordum” şeklinde değiştirmişler Fotoğrafın sol tarafında bir kaya var. Onun yanında da çeşitli ekipmanlar. Bunlara ALSEP deniyor. Ay yüzeyinde yapılan deneylerde kullanılmış. Deneyler demişken bunlardan biri de yüzeye bırakılan yansıtıcılar. Bu reflektörler hala orada ve Dünya’dan yapılan gözlemlerde Ay’a olan mesafenin hassas bir şekilde hesaplanabilmesi için yıllarca kullanıldı.

Ay’daki deneylerin bir kısmı Dünya’da devam etti. Apollo programı süresince yapılan 6 insanlı inişte toplam 380 kg ay taşı toplandı ve getirildi. Bu taşlar dünyanın dört bir tarafındaki bilim insanları tarafından 50 yıldır inceleniyor. Bunların sonucunda yapılan bilimsel yayınların tamamı bu taşların Ay’dan getirildiğini doğruluyor. Apollo 15 görevi sırasında Ay yüzeyinden alınan bu taşın 4.46 milyar yaşında olduğu hesaplanmış. Dünya yüzeyinde şimdiye kadar bulunan en eski kayadan 200 milyon yıl daha yaşlı.

Peki bu taşlar oraya gönderilen insanlar tarafından değil de robotlar tarafından toplanmış olamaz mı? Sovyetler Birliği bu şekilde ay taşı getirmeyi başardı. Günümüzde Mars’tan ya da başka gök cisimlerinden robotik görevlerle örnekler toplayıp getirebilmek de mümkün. Ancak 38o kg taşı bu şekilde getirebilmek imkansız. Luna 16, 20 ve 24 görevleriyle Sovyetler Birliği toplam 326 gram taş getirebildi, binde birinden bile az. NASA Mars’a yaptığı insansız görevlerde 500 gram örnek toplayabildi. 380 kg taşı robotik görevlerle Dünya’ya getirebilmek için 2000 kez Ay’a gidip gelinmesi gerektiği hesaplanıyor.

Gelelim Van Allen kuşağına. Dünyanın etrafında manyetik alanlardan kaynaklanan bir bölge var. Enerji yüklü parçacıklarla dolu bu bölge iki radyasyon kuşağından oluşuyor. Astronotlar Ay’a giderken bu kuşakları geçmelerine rağmen nasıl hayatta kaldılar?

Bunun için önce radyasyon kuşaklarının nasıl oluştuğunu anlamamız gerekiyor. Enerji yüklü parçacıklar dedik. Ne demek bu? Atomu oluşturan proton, nötron ve elektron gibi parçacıklar güneşte nükleer reaksiyonlarla birbirinden ayrılıyor ve güneş rüzgarları halinde evrenin dört bir tarafına dağılıyor. Tabi bu arada bizim dünyamıza da ulaşıyor. Bu parçacıklar pozitif ya da negatif yüklü olduğu için dünyanın manyetik alanıyla etkileşime giriyor. Bazıları Kuzey ya da Güney Kutbu’ndan atmosferimize kadar ulaşıyor ve Kuzey ya da Güney ışıkları denilen bu görüntüleri oluşturuyor. Diğerleriyse bu manyetik alana hapsolmuş bir şekilde Dünya’nın etrafında böyle kuşaklar ya da bantlar halinde birikiyor. Kırmızı alanlar parçaların en yoğun olduğu yerler. İlk 2 alana iç ve dış kuşaklar deniliyor ve bunlar sürekli olarak orada. 3. ve en büyük kuşak büyük Güneş patlamaları sırasında oluşuyor ve sonra kayboluyor. Gördüğünüz gibi bu kuşaklar özellikle Dünya’nın ekvator bölgesinin üstünde çok kalınlar, ancak kutuplara doğru inceliyorlar. Apollo görevlerinde Güneş patlamalarının olmadığı ve dolayısıyla 3. ve en büyük kuşağın oluşmadığı zamanlar seçildi. Ay’a gidilen rotada iç kuşaktan hiç geçilmedi 2. Kuşağın da en ince olduğu yerler seçildi. Yine de gidişte 3,5 ve dönüşte 2,5 saat olmak üzere astronotlar belli miktarda bir radyasyona maruz kaldı. Tüm astronotların üzerinde dozimetre vardı ve uçuş süresince sürekli ölçümler yapıldı. Sonuç olarak ortalama 0.80 rem radyasyona maruz kaldılar. Bu ne demek? Günümüzde nükleer reaktörlerde çalışan personel yılda 5 rem’e kadar radyasyon alabiliyor ve buna izin veriliyor. En çok radyasyona maruz kalınan Apollo 14 görevinde bile 1.14 remlik bir ölçüm yapıldı. Bu miktar hemen hepimizin üç yılda aldığı radyasyona eşit. Çernobil patlamasından sonra özellikle Karadeniz bölgesinde yaşayanların aldığı miktarla kıyaslanamaz bile. Bu arada Van Allen kuşağından geçilemez iddiasına o kuşakları keşfeden James Van Allen bile gülüyordu çünkü o sırada hayattaydı ve bunları “saçmalık” olarak nitelendiriyordu.

Peki 1972’den beri neden tekrar Ay’a gidilmedi de son yıllarda yeniden gitmek üzere bir hareketlenme başladı? Bunun da çok basit bir cevabı var. Videonun başında verdiğim cevapla aynı. Savaş. Son 30-40 yıldır neredeyse tek kutuplu bir Dünya’da yaşıyoruz. Geçtiğimiz yüzyılda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla soğuk savaş dönemi sona erdi ve ABD’nin gücünü tehdit eden başka bir süpergüç ortaya çıkmadı. Oysa içinde bulunduğumuz yüzyılda böyle bir güç var: Çin. Çin’le ABD arasında bir savaş da var. Tarih kitapları bunu soğuk savaş değil de ticaret savaşı olarak yazacak. Çin kendi Ay programı Chang’e’yi 2007 yılında resmen uygulamaya başladı. Bu yıl 2019’da Ay’ın karanlık tarafına iniş yapan ilk ülke oldu. Yine bu yılın sonunda Aralık 2019’da Ay’ın Güney Kutbu’na inmeyi planlıyor. Çünkü Çin Ulusal Uzay Ajansı hedeflerinin aynı bölgeye 10 yıl içerisinde -2029 yılında- insanlı bir iniş gerçekleştirmek olduğunu açıkladı. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra bu kez ABD, yine aynı bölgeye Güney Kutbu’na “biz 10 yılda değil 5 yılda gideceğiz” dedi. Üstelik bu kez orada kalıcı bir Ay üssü de kurulacak.

Bu kez yarışa devletler dışında özel şirketler de katıldı. Elon Musk’ın şirketi Space X Japon milyarder Yusaku Maezawa ve onun seçeceği sanatçıları Ay’a göndermeyi planlıyor. Hem de sıkı durun 2023’de, NASA’dan da önce. Hatta ilk seçilen sanatçının Whiplash, La la land ve First Man filmlerinin yönetmeni Damien Chazelle olacağı söyleniyor. Tabi Ay yüzeyine inmeyecekler, etrafında bir tur atıp gelecekler. Ama bunu bile başarırlarsa astronot ya da kozmonot olmadan oralara giden ilk insanlar olacaklar.

Anlayacağınız önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde Ay trafiği iyice sıkışmaya başlayacak. Eğer komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi henüz Ay’a gidilmediyse bunu anlamak artık her zamankinden daha kolay olacak.

Şu ana kadar size somut bilgiler ve kanıtlar gösterdim. Şimdiyse sadece mantığımı kullanarak kişisel fikrimi söyleyeceğim. Bence iki ihtimal var: Ya Ay’da yürüyen 12 astronot, o sırada Ay yörüngesinde onlara yardım eden 6 astronot, oraya gidilebilmesi için Apollo projesinde 10 yıl boyunca çalışan yaklaşık 400.000 kişi, oradan getirilen örnekler üzerinde çalışan binlerce bilim insanı 50 yıldır tutarlı ve sürekli olarak yalan söylüyor ve bir yandan da bu misyonları çok yakından takip eden başta ABD’nin ezeli rakibi Sovyetler Birliği olmak üzere Japonya, Çin, Hindistan gibi ülkeler de gözlemlerini bir sır olarak saklıyor ve bu yalana uygun olarak değiştiriyor. Ya da Ay’a gerçekten gidildi.

KAYNAKÇA: BARIŞ ÖZCAN
 
Üst