E
Eflovski
Ziyaretçi
Ziyaretçi
öfkeyle silkeleyip perişan yelesini,
delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,
gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:
-“kim söz edebilirmiş aşk varken cehnnemden?
binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,
lanet o budalaya, o dürüstlük satana,
çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!
serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,
bir işe yaramayan inmeli bedenini
sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!
git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;
kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;
koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine
bana getireceksin, azapla dolu, solgun…
bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!”
çocuk birden acıyla haykırdı: -“duyuyorum,
şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir
uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!
volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!
euménide’in, elinde meşale, kanına dek
yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin
kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.
kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,
dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!
derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,
ve bulmak mezarların uzak serinliğini!”inin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,
inin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan
uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar
kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla
kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç
uğultusunda, koşun en son noktasına dek
arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç
cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;
tek serin ışık sızmayacak mahzeninize
ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi
yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,
korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.
kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı
susuzluğu dindirip derinizi geriyor,
şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları
etinizi bir bayrak misali titretiyor.
insanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,
koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;
yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,
içinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!
delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,
gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:
-“kim söz edebilirmiş aşk varken cehnnemden?
binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,
lanet o budalaya, o dürüstlük satana,
çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!
serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,
bir işe yaramayan inmeli bedenini
sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!
git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;
kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;
koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine
bana getireceksin, azapla dolu, solgun…
bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!”
çocuk birden acıyla haykırdı: -“duyuyorum,
şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir
uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!
volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!
euménide’in, elinde meşale, kanına dek
yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin
kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.
kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,
dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!
derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,
ve bulmak mezarların uzak serinliğini!”inin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,
inin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan
uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar
kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla
kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç
uğultusunda, koşun en son noktasına dek
arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç
cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;
tek serin ışık sızmayacak mahzeninize
ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi
yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,
korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.
kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı
susuzluğu dindirip derinizi geriyor,
şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları
etinizi bir bayrak misali titretiyor.
insanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,
koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;
yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,
içinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!