HİSSETTİĞİMİZ FAKAT AÇIKLAYAMADIĞIMIZ DUYGULAR
Amae: Japonca bir sözcük olan amae, güven temeline dayalı bir ilişkide, bir başkasının ellerine kendini bırakabilmek olarak açıklanabilir. Kişinin bir işi eşine, dostuna, ailesine teslim etmesi, onların yargısına ve iyi niyetine duyduğu koşulsuz güven, amae kapsamına giriyor.
L’appel du vide: Bu Fransızca söz öbeği “boşluğun çağrısı” olarak dilimize çevrilebilir. Anlamı ise, zaman zaman yaşadığımız “arabayı şu uçuruma sürüversem” ya da “şuradan atlayıversem ne olur?” düşüncesidir. 2012’de Amerika’da yapılan bir araştırma, bu ani hissin ciddi bir intihar düşüncesi anlamına gelmediğini, bilakis yaşama isteğini ortaya koyduğunu öne sürdü. Enteresan, değil mi?
Awumbuk: “Ziyaretçiler gittikten sonraki boşluk ve yalnızlık hissi”nin karşılığı olan awumbuk sözcüğünün kökeni Papua Yeni Gine’deki Baining topluluğu. Evinizi darmadağın eden ve artık gitseler diye beklediğiniz (ya da öyle sandığınız) arkadaşlar ya da akrabalar ayrıldıktan sonra göğsünüzde beliriveren ani hüzün ve melankoli duygusuna bu isim veriliyor.
Brabant: Bizi sinirlendiren yorumlarını sürekli tekrar eden insanlarla hepimiz karşılaşmışızdır. İnsanları çileden çıkarana kadar onlarla uğraşmaya duyulan eğilimin karşılığı olan brabant sözcüğü 1984’te yazar Douglas Adams ve TV yapımcısı John Lloyd’un ortaya çıkardığı, Smith’in ise kitabında tekrarladığı sözcüklerden biri.
Depaysement: Fransızca bir sözcük olan depaysementın sözlük karşılığı olan “ülkesizlik, herhangi bir ülkeye ait olmama”, bu duygunun mahiyetini açıklamak konusunda ipucu veriyor. Depaysement, işinin yabancı bir ülkeye gittiğinde karakteriyle tam olarak bağdaşmayan davranışlar sergileme isteğini ifade ediyor. Bu duygu, örneğin yabancılarla ayaküstü tanışma ve sohbet etme, normalde giymeyeceği şeyler giyme gibi “havailik” olarak adlandırılabilecek şeyler yapma arzusu anlamına geliyor.
Ilinx: Amaçsızca yok etmeye, kaos yaratmaya duyulan heyecan anlamına gelen ilinx, ofisteki çöp kutusuna tekme atma gibi bizi nedensizce rahatlatan bir ruh halini betimliyor.
Kaukokaipuu: Fince bir sözcük olan kaukokaipuu, daha önce hiç gidilmemiş bir yere dair duyulan özlemi ifade eden bir sözcük.
Bizim karşılık olarak tek bir kelime bulamadığımız, anlatırken birçok kelimeden yararlandığımız bazı duygu ve durumlar, diğer dillerde tek bir kelimeyle anlatılabilmiş.
(gökotta) : sabahları kuşları dinlemek için erken uyanmak veya doğayı izlemek için erkenden dışarı çıkmak.
(nepenthe) : mutsuzluğunu unutturabilen şey.
(age otori) : beğenmediğin bi saç kesiminden sonra hissedilen kötü his.
(destinesia) : bir yere gidip oraya niye gittiğini unutmak.
(eglaf) : anlamı olmayan ve her sözcük yerine kullanılan kelime.
(komorebi) : ağaçların arasından süzülen güneş ışığı.
(fika) : tatlı bir şey yerken yanında kahve içmek.
(dejabrew) : sarhoşken yaptığın şeyleri yavaş yavaş hatırlama.
(laughback) : eskiden yaşanmış bir şeye yeni olmuş gibi gülmek.
(boregasm) : can sıkıntısının doruk noktasına ulaşması, hunharca sıkılmak.
(youniverse) : dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünen sadece kendi ile ilgili şeyleri önemseyen kişiler için kullanılan kelime.
(liberosis) : olayları daha az önemseme isteği.
(ineffable) : kelimelerle anlatılamayacak kadar iyi olanı betimlemek için kullanılan sıfat.
(eloquence) : dili düzgün ve akıcı kullanma.
(aranyhid) : güneşin suya yansıması.
(cafune) : birinin elini başka birinin saçında gezdirmesi.
(ayurnamant) : değiştiremeyeceğin şeyler için üzülüp endişe etmenin mantıksız olduğunu savunan felsefe.
(jayus) : aslında komik olmayan bir şeye anlamsız bir şekilde gülmek.
(saudade) : sevdiğin ve kaybettiğin birine veya bir şeye özlem duyma.
(mokıta) : herkesin bildiği ama kimsenin dillendirmeye cesaret edemediği gerçek.
(mellifluous) : tatlı, yumuşak, dinlenmesi zevk veren ses.
(ukiyo) : hayatın zorluklarından bağımsız anı yaşama.
(alexithymia) : duyguları açıklayabilme yeteneksizliği.
(maturdating) : sinemaya veya restoranta yalnız başına gitmek.
(nonversation) : amaçsız kısa konuşma.
(redamancy) : seni seven birini sevme.
(hiberdating) : sevgili için arkadaşlarını takmamak.
(ambitchous) : ortalama kötü insanlardan daha kötü olmaya çalışma.
(unkeyboardinated) : klavye ile yazarken sürekli hatalar yapma.
(epiphanot) : çok muhteşem gözüken ama aslında amaçsız, gereksiz olan düşünce.
Amae: Japonca bir sözcük olan amae, güven temeline dayalı bir ilişkide, bir başkasının ellerine kendini bırakabilmek olarak açıklanabilir. Kişinin bir işi eşine, dostuna, ailesine teslim etmesi, onların yargısına ve iyi niyetine duyduğu koşulsuz güven, amae kapsamına giriyor.
L’appel du vide: Bu Fransızca söz öbeği “boşluğun çağrısı” olarak dilimize çevrilebilir. Anlamı ise, zaman zaman yaşadığımız “arabayı şu uçuruma sürüversem” ya da “şuradan atlayıversem ne olur?” düşüncesidir. 2012’de Amerika’da yapılan bir araştırma, bu ani hissin ciddi bir intihar düşüncesi anlamına gelmediğini, bilakis yaşama isteğini ortaya koyduğunu öne sürdü. Enteresan, değil mi?
Awumbuk: “Ziyaretçiler gittikten sonraki boşluk ve yalnızlık hissi”nin karşılığı olan awumbuk sözcüğünün kökeni Papua Yeni Gine’deki Baining topluluğu. Evinizi darmadağın eden ve artık gitseler diye beklediğiniz (ya da öyle sandığınız) arkadaşlar ya da akrabalar ayrıldıktan sonra göğsünüzde beliriveren ani hüzün ve melankoli duygusuna bu isim veriliyor.
Brabant: Bizi sinirlendiren yorumlarını sürekli tekrar eden insanlarla hepimiz karşılaşmışızdır. İnsanları çileden çıkarana kadar onlarla uğraşmaya duyulan eğilimin karşılığı olan brabant sözcüğü 1984’te yazar Douglas Adams ve TV yapımcısı John Lloyd’un ortaya çıkardığı, Smith’in ise kitabında tekrarladığı sözcüklerden biri.
Depaysement: Fransızca bir sözcük olan depaysementın sözlük karşılığı olan “ülkesizlik, herhangi bir ülkeye ait olmama”, bu duygunun mahiyetini açıklamak konusunda ipucu veriyor. Depaysement, işinin yabancı bir ülkeye gittiğinde karakteriyle tam olarak bağdaşmayan davranışlar sergileme isteğini ifade ediyor. Bu duygu, örneğin yabancılarla ayaküstü tanışma ve sohbet etme, normalde giymeyeceği şeyler giyme gibi “havailik” olarak adlandırılabilecek şeyler yapma arzusu anlamına geliyor.
Ilinx: Amaçsızca yok etmeye, kaos yaratmaya duyulan heyecan anlamına gelen ilinx, ofisteki çöp kutusuna tekme atma gibi bizi nedensizce rahatlatan bir ruh halini betimliyor.
Kaukokaipuu: Fince bir sözcük olan kaukokaipuu, daha önce hiç gidilmemiş bir yere dair duyulan özlemi ifade eden bir sözcük.
Bizim karşılık olarak tek bir kelime bulamadığımız, anlatırken birçok kelimeden yararlandığımız bazı duygu ve durumlar, diğer dillerde tek bir kelimeyle anlatılabilmiş.
(gökotta) : sabahları kuşları dinlemek için erken uyanmak veya doğayı izlemek için erkenden dışarı çıkmak.
(nepenthe) : mutsuzluğunu unutturabilen şey.
(age otori) : beğenmediğin bi saç kesiminden sonra hissedilen kötü his.
(destinesia) : bir yere gidip oraya niye gittiğini unutmak.
(eglaf) : anlamı olmayan ve her sözcük yerine kullanılan kelime.
(komorebi) : ağaçların arasından süzülen güneş ışığı.
(fika) : tatlı bir şey yerken yanında kahve içmek.
(dejabrew) : sarhoşken yaptığın şeyleri yavaş yavaş hatırlama.
(laughback) : eskiden yaşanmış bir şeye yeni olmuş gibi gülmek.
(boregasm) : can sıkıntısının doruk noktasına ulaşması, hunharca sıkılmak.
(youniverse) : dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünen sadece kendi ile ilgili şeyleri önemseyen kişiler için kullanılan kelime.
(liberosis) : olayları daha az önemseme isteği.
(ineffable) : kelimelerle anlatılamayacak kadar iyi olanı betimlemek için kullanılan sıfat.
(eloquence) : dili düzgün ve akıcı kullanma.
(aranyhid) : güneşin suya yansıması.
(cafune) : birinin elini başka birinin saçında gezdirmesi.
(ayurnamant) : değiştiremeyeceğin şeyler için üzülüp endişe etmenin mantıksız olduğunu savunan felsefe.
(jayus) : aslında komik olmayan bir şeye anlamsız bir şekilde gülmek.
(saudade) : sevdiğin ve kaybettiğin birine veya bir şeye özlem duyma.
(mokıta) : herkesin bildiği ama kimsenin dillendirmeye cesaret edemediği gerçek.
(mellifluous) : tatlı, yumuşak, dinlenmesi zevk veren ses.
(ukiyo) : hayatın zorluklarından bağımsız anı yaşama.
(alexithymia) : duyguları açıklayabilme yeteneksizliği.
(maturdating) : sinemaya veya restoranta yalnız başına gitmek.
(nonversation) : amaçsız kısa konuşma.
(redamancy) : seni seven birini sevme.
(hiberdating) : sevgili için arkadaşlarını takmamak.
(ambitchous) : ortalama kötü insanlardan daha kötü olmaya çalışma.
(unkeyboardinated) : klavye ile yazarken sürekli hatalar yapma.
(epiphanot) : çok muhteşem gözüken ama aslında amaçsız, gereksiz olan düşünce.