Dokuz
Üye
Hangi Sondan Başlarsın?
Senin adına okuduğum her satırın birden fazla anlamı vardı. Hatta dokuduğum her kelime, kendini gizleyen birer karanlık örtüydü her daim. Bunları yazarken hangimizin paranoyası olmuştu halimiz, ya da beklentilerimiz. Eskisi gibi dokuyamıyordum belki de. Dokuyucu olan ben, neden sadece yazar gibi hissediyordum. Tek bir türe bağlı kalmak beni zincirlerimden azat ediyordu. Ama sanatın zincirlerinden memnundum ben. İçimdeki karanlığı aydınlatan nadir ışık, sevgili sanatım. Aşık olduğum tek varlık.. Son zamanların kırgınlığı benim için yük olmadı. Sadece yürüdüğüm yola dağılıp, ayaklarımı kesmekteler. Akan kanım beni tekrardan sanatıma yönlendiriyor. Kan çizimlerim gözümün uç noktasında şu an. Hepsi mükemmel. Bileklerimi uzatıyorum cam parçalarına tekrardan, istemsiz... Kanıma duyduğum hayranlık, büyüleyici kırmızısı ve mükemmel oluşu. En azından bu birkaç satırı ellerim kan içinde vals ederken yazıyorum. Bırakamıyorum bu damarlarımdan akan sanatı. Gücümün sebeplerinden birisi de o zaten. Savrulup giderken her sonbaharım da, gelecek olan kışımı arzuluyorum öldüğüm sonlarda. Hatırlatır bi sokak lambası bana umudu. Her karanlık gecenin, güneşi o değil midir? Peki benim güneşim neredeydi... Son perdeye geçmeden takdim edeyim sizlere sevgili beni. Ne bana aşık olan, ne de düşmanım tanır beni. Saf karanlığın, saf ateşi. İçimdekini ne siz ne de tanrılar durdurabilir. Sahneyi terk ederken ağzımdaki o kahkaha. Korkutur mu içinizi, ağlatır mı benliğinizi. Haykırın acıyla, beni gördükçe. Yaratıcıma lanet okuyun beni sizlerle karşı karşıya bıraktığı için. Ölüme bu kadar yakın olmak nasıl hissettiriyor? Ben ölüm değilim, ölümün en fiyakalı müşterisiyim sadece. Sizlerin en küçük hücresine kadar yok etmeye hazır gözlerim. Baksana gözlerimin içine. Dayanabilecek misin bu acıya? Varlığım seni yakacak her saniye. Peki ya iliklerinde hissediyor musun yok oluşu? Anlarsın küçüğüm, sabret. Tatlı canın dikenli ruhuma baş kaldıramaz. Gözyaşların ne kadar da acılı. Oysa ki daha başlamadım bile sanatıma. En güzellerin içinde eşsiz olmaya hazır mısın? Kirlenmiş ruhunu arındırmak benim yegâne amacım. Şimdi aç kollarını, yaklaş bana. Kalbinin korku senfonisini dinle sadece. Duyduğun acı dolu çığlık. O sesler senin bedeninden. Akan kanlar senin kanın, düşen etler senin. Artık benimsin tamamen, her detayına aşık olduğum sanatımın. Sadece dinle sessizliği. Son deneyimin, mükemmel bir sondu. Şimdiyse yazmayı bitirip parçaladığım ölü bedenine bakıyorum gülerek. Yanına uzanma vakti artık, benim mükemmel sanatım...
Senin adına okuduğum her satırın birden fazla anlamı vardı. Hatta dokuduğum her kelime, kendini gizleyen birer karanlık örtüydü her daim. Bunları yazarken hangimizin paranoyası olmuştu halimiz, ya da beklentilerimiz. Eskisi gibi dokuyamıyordum belki de. Dokuyucu olan ben, neden sadece yazar gibi hissediyordum. Tek bir türe bağlı kalmak beni zincirlerimden azat ediyordu. Ama sanatın zincirlerinden memnundum ben. İçimdeki karanlığı aydınlatan nadir ışık, sevgili sanatım. Aşık olduğum tek varlık.. Son zamanların kırgınlığı benim için yük olmadı. Sadece yürüdüğüm yola dağılıp, ayaklarımı kesmekteler. Akan kanım beni tekrardan sanatıma yönlendiriyor. Kan çizimlerim gözümün uç noktasında şu an. Hepsi mükemmel. Bileklerimi uzatıyorum cam parçalarına tekrardan, istemsiz... Kanıma duyduğum hayranlık, büyüleyici kırmızısı ve mükemmel oluşu. En azından bu birkaç satırı ellerim kan içinde vals ederken yazıyorum. Bırakamıyorum bu damarlarımdan akan sanatı. Gücümün sebeplerinden birisi de o zaten. Savrulup giderken her sonbaharım da, gelecek olan kışımı arzuluyorum öldüğüm sonlarda. Hatırlatır bi sokak lambası bana umudu. Her karanlık gecenin, güneşi o değil midir? Peki benim güneşim neredeydi... Son perdeye geçmeden takdim edeyim sizlere sevgili beni. Ne bana aşık olan, ne de düşmanım tanır beni. Saf karanlığın, saf ateşi. İçimdekini ne siz ne de tanrılar durdurabilir. Sahneyi terk ederken ağzımdaki o kahkaha. Korkutur mu içinizi, ağlatır mı benliğinizi. Haykırın acıyla, beni gördükçe. Yaratıcıma lanet okuyun beni sizlerle karşı karşıya bıraktığı için. Ölüme bu kadar yakın olmak nasıl hissettiriyor? Ben ölüm değilim, ölümün en fiyakalı müşterisiyim sadece. Sizlerin en küçük hücresine kadar yok etmeye hazır gözlerim. Baksana gözlerimin içine. Dayanabilecek misin bu acıya? Varlığım seni yakacak her saniye. Peki ya iliklerinde hissediyor musun yok oluşu? Anlarsın küçüğüm, sabret. Tatlı canın dikenli ruhuma baş kaldıramaz. Gözyaşların ne kadar da acılı. Oysa ki daha başlamadım bile sanatıma. En güzellerin içinde eşsiz olmaya hazır mısın? Kirlenmiş ruhunu arındırmak benim yegâne amacım. Şimdi aç kollarını, yaklaş bana. Kalbinin korku senfonisini dinle sadece. Duyduğun acı dolu çığlık. O sesler senin bedeninden. Akan kanlar senin kanın, düşen etler senin. Artık benimsin tamamen, her detayına aşık olduğum sanatımın. Sadece dinle sessizliği. Son deneyimin, mükemmel bir sondu. Şimdiyse yazmayı bitirip parçaladığım ölü bedenine bakıyorum gülerek. Yanına uzanma vakti artık, benim mükemmel sanatım...