𝓚𝓮𝓷𝓭𝓲𝓶𝓮 𝓓𝓪𝓲𝓻; 𝓝𝓸𝓽𝓵𝓪𝓻

Dokuz

Üye
Tanrım duy sesimi, içimde kopan fırtınaları. Bir daha sana haykırmamak için yazıyorum bu satırları. Sakın davranma içinden geldiği gibi, bir soylu ol ve sakince bekle gelecek o zamanı. Umuduna sarıl, soğuk dolunaylarda boğul yeniden güneş açmasını bekleme. Hatırla dokuz, ailene olan sözlerini..
 
"Korkmamalıyım. Korku katilidir aklın. Korku, mutlak yıkım getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim. Onun etrafımdan ve içimden geçip gitmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiğinde, onun izlediği yolu görmek için iç gözümü kullanacağım. Korkunun geçtiği yerde hiçbir şey olmayacak. Yalnızca ben kalacağım."
-Dune

Aslında burada korku yerine dehşet ifadesi daha güzel olabilirdi ama sözün asıl halini bozmak istemedim.
 

Macbeth

Üye
Numbness is such a strange state. When I receive praise from others, I feel nothing. The death of a dog or even a person stirs no emotion within me. Being abandoned doesn’t affect me. Laughing, crying, feeling excitement… these all seem like false reactions to me. The only thing I truly feel is a constant, unyielding anger—an anger directed at myself and the world. And then, there’s the peace I experience when I find someone who can quell that anger, followed by the unease I feel when that person isn’t around.

It’s painful to know that my emotions are limited to this, but I was born this way. Even in my earliest memories, I recall giving people the reactions they expected from me, even though, in most cases, I would’ve remained indifferent. No fear, no joy, no sorrow, no excitement. The emotions I pretend to have, just so the people around me won’t think I’m less than human, simply don’t exist.

Every day, I wake up wishing I could feel those things, praying for the ability to experience them. Maybe that’s why I sleep so much—because this emptiness and numbness inside me feel as though they will never end. I often ask myself, What is this?
 

Lament

Teğmen
Üye
Dünya. Dünya artık koskocaman bir bok çukurudur efenim. Bu bok çukurunda birbirimizin ağız kokusunu çekip onun kolu daha uzun benimki daha kısa diye savaşıp duruyoruz. Mesela bence insan gözü oldukça kusursuz bir cihazdır. Küçük bir çabayla en büyük adaletsizliği bile görmezden gelebilir. Adalet çarkı hiçbir işinize yaramayacak-hem yavaş ve soğuk, Hem de onların tarafında. Eğer adalet istiyorsanız bunun için savaşmalısınız. Ha savaşıyorsunuz da noluyor diye sızlanmayın! Tarih sızlananları değil çabalayanları yazıyor. Ölmemek istiyorsanız çabalamanız lazım. Mesela birkaç eser bırakmalısınız. Sizden sonraki nesilleri etkileyecek şeyler yapmalısınız. Tarih ilerledikçe dönüp baktıklarında "adam taa o zamanlardan bilirmiş bunları.." demeleri lazım. Yoksa olmuyor. istediğiniz kadar ölümsüzlük iksiri bulun. Kendinizin nirvanasına ulaşın. Magnum opus'unuzu keşfedin. Yok arkadaş mutlaka bir yazı, müzik,.. farklı notalara basmanız lazım. O notalara basarken de sizden sonrakilerin "Vay anasını" demelerini izleyin. Bunu yapın. Yoksa ölür gidersiniz bu bok çukurunda. Yarım bin yıldır geriye giden, donmuş bir toplum. Burada hiçbir şey olmaz ve tarihi olaylara izin verilmez. Taa ki siz onları yazdırana kadar.
Bu dünya; bu dünya bir tımarhaneden farksız. Deli dedikleriniz akıllı, akıllıların aklının nerde olduğu ise meçhul. Bize düşen ise kötü bir şey yaşamadan hayatımıza devam edebilecek şans için dua etmek. Veya bunun için savaşmak. Her şeyle, birbirimizle de... Hatta sevmediklerimizle savaştığımız kadar sevdiklerimizle de savaşmak. Lazım işte. Neden sormayın. Az biraz yaşamaya çabalamışsanız anlarsınız. Ha anlamadığınız bir şey olursa.. sabredin büyüyünce anlarsınız.
Bak şu dünyanın haline. Herkesin doğru olduğunu iddia ettiği bu dünyanın geldiği yere bir bak. Bok çukuru. Ya Dünya doğru değil , ya da doğru dediğimiz şeyin tanımında bir kusur var. Her halükarda bi bokluk var bu işin içinde.
Dünya ne mi? İsmini roma mitolojisindeki tanrı isimlerinden almamış tek gezegen. Celladı insan olan gezegen.

""Hatta: "büyük bir makinedir. büyük bir işleme tesisi. bir fabrika. bu, sizin en önemli cevabınızdır. önemli hakikattır. bir taş perdah makinesi düşünün, içi su, taş, çakıl dolu vaziyette yedi gün yirmi dört saat dönüp duran bir tambur. içindekileri ezen. dönüp duran. çirkin taşları perdahlayarak değerli taşlar haline getiren. işte bu, dünya. dönmesinin asıl sebebi bu. biz taşız. ve başımıza gelenler -dram ve acı ve mutluluk ve savaş ve hastalık ve zafer ve istismar- bizi aşındıran su ve kum. bizi ezen. Güzel ve parlak olmamız için bizi perdahlayan... "-Chuck Palahniuk - Tekinsiz""
 
Üst